Bugün Anıtkabir’ e ziyaretine gelip o muazzam deftere sen duyasın diye bir şeyler yazma şansım olsaydı şöyle yazardım:
Atam şaşkınlığımı bağışla, kara haber tez duyulurmuş misali gazetelerin manşetleri ülkemin üzerine kâbus gibi çökmüş, halk perişan kimse ne yapacağını bilmez bir vaziyette güya seni bundan tam 83 yıl önce ebediyete uğurlamışlar.
Oysa sen ‘’ Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir’’ sözünle, bedenin değil fikirlerin ne kadar önemli olduğunu ne güzel anlatmışsın.
Hatta bir ulusun bundan sonra doğacak tüm nesillerine vasiyetten ‘’ Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’’ diyerek Türk ulusu var oldukça o ulusa gönül vermiş, senin ilke ve inkılaplarınla büyüyen çocuklarının gönüllerinde yüzyıllarca yaşayacağın müjdesini vermişsin.
10 Kasım 1953 yılında Dünya gazetesi seni anlamış olacak ki ‘’ Sen ölmezsin Atatürk’’ manşetiyle tarihe damga vurmuş.
-Bir ulusun sevgisini sığdırmayı,
-Bir çift göze milyonlarca bakışı ve her bakışa farklı ifadeler yüklemeyi,
-O teknoloji ile lojistik dehası olmayı,
-Bugün bile düşmanların tarafından takdir edilmeyi, o kısacık ömrüne nasıl sığdırdın Atam?
Her yıl 10 Kasım’ da sen rahat uyu Atam diyenlere inat ben yine; Artık uyuma Atam, çünkü kan ile yazılan tarih kalemle değiştirilebiliyor, cephede savunulan topraklar masada el değiştirebiliyor demeye devam edeceğim.
Kimilerini tarih yazarken, bir ulus için sen tarihi yazdın, biz de senin kurduğun bu ülkede seni yok sayan, sana hakaret eden her kim olursa gözümüzü kırpmadan, alçak, namussuz, Vatan hainidir demeye tüm kalbimizle devam edeceğimizin sözünü veriyoruz.
Saygı ve Minnetle Yad Ediyorum/z.
Recep Koca