Covid19 virüsü 2019’un son çeyreğinde başladı ve üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti. Bir ara insanlar için kapılar kapandı, hayat durdu ve diğer canlılar rahat bir nefes aldı. Dünyada bir ara verdi, soluklandı ve temizlendi.
Farklı ülkelerden “aşı bulundu” müjdesi geldi. Üretilecek aşının taşınma, dağıtım ve depolanma süreci, üretim süresi ve miktarı konuşuldu. En nihayetinde aşılanma parayı ve siparişi ilk veren ülkelerde başladı. Gelişmekte olan ülkeler geç de olsa sipariş vererek aşılanma sürecine dahil oldu. Gelişememiş ülkelerde ise aşılanma halen “sıfır”. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa devi ülkelere stok yapmamalarını, henüz aşılamanın başlamadığı ülkelere aşı gönderilmesi gerektiğini söyledi. Ama kim dinledi!
Zaman içinde virüs mutasyona uğradı ve varyant oluşturdu. Yeni varyanta “Delta” adı verildi. İngilltere, Hindistan ve Çin derken bir çok ülkede bu varyant görüldü. Avrupa Bölgesi Brexit’ten çıkmış olan İngiltere’ye kapılarını kapattığını açıkladı. Özellikle Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinde farklı önlemler açıklanmaya başlandı. Yazın gelmesi, turizm sezonunun açılması ile Delta Varyantının daha hızlı yayılarak pek çok ülkede görüleceği, vaka sayılarında artışların olacağını öngörebiliriz. Delta’nın bir üst varyantı olarak gündeme düşen Plus’ı bu öngörümüzü destekliyor. Açılıma giden ve kısıtlamaların kaldırıldığı ülkelerde bir anda artış gösteren internet siparişleri nedeniyle e-ticarette yoğunluk oldu. Zaten konteyner krizinin yaşandığı uluslararası ticarette; Delta Varyantı nedeniyle kriz daha da arttı ve uluslararası taşımacılığın en önemli ayakları olan Karayolu ve Deniz kısmında navlun fiyatları uçuşa geçti.
Ticarette büyük olanlar ithalat yapabilirken küçük olanlar ciddi yaralar aldı. İthalat yapan ülkelere taşınan konteynerler aracılığı ile vaka görülmemiş ülkelerde dahi varyant görülmeye başlandı. Çünkü uluslararası ticaret sayesinde bu varyant dünyayı gezmeye çıkmıştı. Özellikle Türkiye’de; bölgesel olarak tarımda mevsimlik çalışan işçilerin yer değiştirmesi, mültecilerin/sığınmacıların aşılanmamış olması, Afganlı mültecilerin kontrolsüz olarak bu ülkeye giriş yapmaları ve ülke geneline yayılmaları, bazı mültecilerin Avrupa’ya çıkabilmeleri çok daha büyük tehlikenin habercisi olmalıydı. İnsan eliyle yaratıldığı düşünülen virüsün sebep olduğu bu salgın ile, yüzyıl önceki salgından daha çok insanın ölümüne neden olması bekleniyordu. İki ve hatta üç doz aşı olanları bile Delta Varyantının etkilediği, ancak aşıların ölüm ihtimalini ortadan kaldırdığı açıklandı. Yani; öldürmüyor ancak süründürüyor. Her ne kadar “aşı” desek te halen onay almış bir aşı bulunmuyor. Bu sebeple aşı karşıtı çok fazla insan var ve protesto ediyorlar. Neyi? Onaylanmamış ve ispatlanmamış sıvıların kendilerine enjekte edilmesini. İnsanların “denek” olarak kullanılmasını.
2021’in son çeyreğine doğru emin adımlarla ilerliyoruz; ne virüs bizi bırakıyor ne de biz onu. Mutant virüs Dünya’nın başına bela oldu. Covid19’dan kurtulalım derken şimdi mutant virüs ile mücadele ediyoruz. İnsanların 3.aşama korkusu ile yüz yüze olduğunu yazmıştım. Bugün ise 4.ve hatta 5.aşama beklentileri ve korkuları var. Pandemi ile birlikte yayılan ve gün geçtikçe artan umutsuzluk inançlı insanlar arasında kıyamet hissi uyandırıyor, gün geçtikçe biraz daha körüklüyordu bu hissi. Bu durum kehanet trendlerinin de etkilenmesine neden oluyordu. Kehanetlerin içeriklerine yansıyor, son çıkan kehanetler dünyaya daha fazla salgın hastalık ve doğal afet vaat ediyordu.
Bu salgından kurtulmaya çalışırken; 2021 Temmuz ayı başka felaketlere sahne oldu. Afetler Dünya’nın ve insanlığın peşini bırakmıyordu. Orta Doğu’da Türkiye’de başlayan seller, Avrupa Bölgesinde de başladı ve Asya’da devam etti. Sellerin peşinden heyelanlar başladı. Tam kurtulduk derken Dünya alev topuna döndü. İnsanoğlunun kendi eliyle yavaş ama emin adımlarla yok ettiği ve küreselleşen iklim krizi kendini gösteriyordu. Ekvator kuşağı başından sonuna, kuzeyinden güneyine yanıyordu. Bu yangınların boyutları toprak üzerinde ve altında yaşamakta olan tüm canlıları tehdit ediyordu. Bugünlerin geleceğini biz insanlar biliyorduk ama bu kadar çabuk beklemiyorduk sanırım. Halbuki 2020 yılından başlayarak 10 yıl süresince “Afetler Yılı” olacağı belirtilmişti. 2030 yılına kadar alınması gerekli aksiyonlar “Küresel Hedefler 2030” adı altında toplanmıştı. Birkaç ay önce İklim Değişikliği Biliminin en büyük incelemesi niteliğinde Glasgow’da “COP26” olarak bilinen önemli iklim zirvesine ait rapor yayınlandı ( ). Zirve sonrası yayınlanan bu raporun insanlık için “kırmızı alarm” niteliğinde olduğu belirtildi ( https://ukcop26.org/ ).
2030 yılına kadar havaların 1,5 Santigrat daha ısınacağı belirtiliyor. Çin karbon emisyonunda diğer ülkeleri geride bırakıyor. Bu ülkede karbon emisyonu giderek artıyor. Çin’in iklim değişikliğine karşı mücadelede başarılı olamayacağı konusunda uzmanlar hemfikir. Çin Devlet Başkanı ise tam aksini söyleyerek, ülkesinin 2060’a kadar karbon salınımını sıfıra indirmeyi hedeflediğini belirtti.
2007’de başlayan ve 2030’a kadar tamamlanması planlanan, 20 ülkeyi bir araya getiren 8000 Km’lik “The Great Green Wall” projesi için 33 Milyar Dolar bütçe planlanmış. Projenin %18’i tamamlanmış. Sahra çölünün altında kalan “Sahel” bölgesinde kıtayı batıdan doğuya dolanacak. Şimdiden milyonlarca insana doğdukları topraklarda iş olanağı sağlamış. Bu proje ile bölgenin kaderi değişecek. Bu bölgede iklim krizini durdurmak, ekosistemi ve tarımı yeniden canlandırmak, ölüme terk edilmiş insanların ve canlıların yaşama dönmesi anlamı taşıyor bu proje ( https://www.greatgreenwall.org/about-great-green-wall ).
Ormanlarda başlayan yangınlar tarım arazilerine çok büyük hasarlar verdi. İnsanlarda olduğu gibi diğer canlılar da yuvalarını kaybettiler. Küresel İklim Krizinin getirmiş olduğu kuraklık, üstüne bu yangınlar, pek çok ülkeyi, ülke insanını ve hatta bölgeyi tehdit ediyor ve Dünya üzerinde kıtalar arası bir krizi getiriyordu.
Bu yangınlar nedeniyle arı kolonileri yok oldu. Doğanın dengesi için çok önemli olan arıların yok olması demek, insan ırkının yok olması demektir. Hammadde sıkıntıları yaşanacak, üretim darbe alacak, kuraklıkla mücadele eden ülkelerde tarımda üretim sınırlı olacak, ithalat ve ihracatta sorunlar daha da artacak, özellikle gelişememiş ülkelerde insanlar su ve yiyecek sorunu ile karşı karşıya kalacaklardı.
Hiçbir ülke “bana ne, beni ilgilendirmez” diyemeyecek. Çünkü herkes hem kendi ülkesinden ve hem de komşu ülkesinin yaptıklarından sorumlu olacak, olmak zorunda kalacaktı. Yok oluş yalnızca karada değildi. Suda, okyanuslarda da eko sistem değişmeye başlamış, canlı popülasyonu değişmenin yanında yok olmaya başlamıştı. Bazı ülkelerde avlanma sezonuna girilmek üzereyken, av yasağı getirilmeye çalışılıyor ilgili resmi kurumlar tarafından.
Petrol fiyatlarındaki artışa rağmen petrol üretiminde artışa gitmeyen, kısa zamanda daha çok kazanmayı planlayan en zenginler daha da zengin olmanın çabası içindelerdi.
Peki! Sormak lazım bu zenginlere; bu kadar malı mülkü nereye götüreceksiniz?
Kolay yoldan para kazanmak artık bir sanat, bir meziyet olmuştu. Pandeminin zarar verdiği ekonomiyi ayakta tutabilmek için basılarak farklı yöntemler ile dağıtılan bol para, kolay yoldan daha fazla kazanç elde edebilmek için coin piyasasında kullanılmaya başlanmıştı. Çin bunun önüne geçebilmek için, ülkedeki coin işletmelerini kapatma kararı aldı. Onlar ise Çin’den güvenli liman olarak gördükleri Amerika’ya taşınmaya başladı.
“Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.” Mustafa Kemal Atatürk
Avrupa Bölgesinde birçok ülkede kısıtlamaların kaldırılması ile birlikte, evlerinde kapalı kalmış insanların e-ticaret sitelerinden vermiş oldukları siparişler ithalat yoğunluk yaratmıştı. Bu siparişlerin yoğun olarak verildiği ülkeler Çin ve Türkiye oldu. İki ülke arasında ihracat lideri olma mücadelesi vardı. Her iki ülkeyi de sarsmaya başlamış olan Delta Varyantı hammadde sıkıntısı yaratacağa benziyordu. Bu krizi atlatabilen ülke, erkenden verilmeye başlamış olan Noel siparişlerini de karşılayarak hem e-ticarette ve hem de ihracatta lider olacaktı. Sorunlar yalnızca hammadde tedariki değildi. Ayrıca bir de konteyner krizi vardı. Konteyner krizi Türkiye’den çok Çin’i sarsacağa benziyordu, çünkü Türkiye karayolu taşımacılığı ile Avrupa’ya daha hızlı ulaşabilirdi.
Türkiye’nin önünde de sorunlar vardı. Bu sorunların başında şoför ve vize krizi vardı. Araç bulabilen Türk firmaları şoför bulamıyordu. Avrupa Birliği üyesi olmadığı için; olan şoförün vizesini uzatamıyor veya gecikmeler yaşıyor, bulduğu şoföre de vize alamıyordu. Sınırlı miktarlarda temin ettiği geçiş belgeleri elinde tükenmeye başlamış olan Türkiye; batı sınırlarında Yunanistan ve Bulgaristan kapılarında ve ayrıca Doğu sınırında Azerbaycan çıkışlarında geçiş belgesi sorunu yaşadığı gibi, birde her bir araç için ek ücret ödemek zorunda kalıyordu. Bu durum taşımacılıkta özel sektörü rahatsız ediyor, navlun bedellerinde artışa ve yükün ulaşmasında gecikmelere neden oluyordu. Çin kaynaklı başlayan salgın ve sonrasında mutant virüs Delta, bu ülkeyi yeniden etkilemeye başlamış hatta bu sebeple bir limanın kapanmasına da neden olmuştu. Ticaret Savaşları nedeniyle Çin ile Amerika arasındaki zayıflayan ticaret, salgın ve mutant virüs sonrası daha da kötü bir hal almıştı. Bu sebeple Amerika ithalatta gözünü Türkiye’ye çevirdi. Türkiye’nin ihracatta ilk üç ülke sıralamasında yerini almıştı Amerika.
Öyle anlaşılıyor ki; salgının gölgesinde 2022’nin ortalarına kadar sorunlu ve maliyetleri sürekli artan bir ticaret yapılıyor olacak dünyada. Konteyner krizi hem personel yetersizliği ve hem de kapanan limanlar nedeniyle en az bir yıl daha devam edecek. Sürekli artan siparişler mikro dağıtımlarda yaşanan sıkıntılarda olduğu gibi makro dağıtımda da yaşanmaya devam edecek. Deniz taşımacılığında kesin rezervasyonla çalışılacak, bu çalışma şekli navlun fiyatlarını daha da yükseltecek. Bu da demek oluyor ki; ”Parayı veren düdüğü çalacak”.
Akreditifli ödeme yöntemi daha çok kullanılırken bankaların iş yükü artacak, belki de yoğunluk dijital para ile çalışma yöntemine gebe kalacak. Pek çok şirket peşin ödeme yöntemini de tercih edecek. Taşımacılıkta Intermodal ve Multimodal yöntemlerinin kullanım sıklığı artacak.
Salgın öncesinde yoğun şekilde çalışan havayolu taşımacılığı, sonrasında çok fazla uçağın ve elbette bu uçakların personellerinin de yatmasına, hatta işsiz kalmasına neden olmuştu. Dünyada pek çok ülkede yaz sezonunun da gelmesiyle kaldırılan kısıtlamalar sonrası, uçaklarını çalıştıracak havayolu şirketlerinin -yatan uçaklarına- bakım maliyetleri artmıştı bu sebeple. Dönmeyen pervane, kalkmayan uçaklar sebebiyle zarar büyüktü. İşe geri çağrılan pek çok insan şirketlerin kepenkleri kapattığı hızda geri dönememişti. Havalimanlarında yer hizmetlerinde ve bu alanlarda pek çok işletme, olmayan yolcu nedeniyle kapatmıştı. Salgın döneminde açık kalarak zarara göğüs geren veya bir şekilde atlatarak çalışmaya devam eden havayolu şirketleri yoğun tempo çalışıyordu şimdi.
Demiryolu taşımacılığında; Türkiye krizi fırsata çevirerek hem Avrupa ve hem de Çin’e doğru Orta Koridoru kullanmaya başlamıştı. Avrupa yönünde Polonya’ya, Çin yönünde ise Canbaz’a kadar B2B ticaret başlatıldı. Bu ticaret B2C olacak şekilde dönüştürülmeye çalışılıyor. Türkiye’de demiryolları Devletin elinde ve kontrolünde. Özelleştirilmenin önünün açılması önemli gelişmeler sağlayabilir. Bu taşımacılık yönteminde tek bir firmaya imkan sağlamak ise tekelleşmeye neden olacaktır. Avrupa Ulaştırma Ağı Projesi kapsamında standartların sağlanması, Avrupa – Anadolu geçişinde istenilen demiryolunun açılması bu taşıma yönteminin daha çok kullanılması anlamına gelir. Bu durumda karbon emisyonu salınımında ciddi oranda düşüş ve kontrol sağlanabilecektir.
Gelişmekte olan ülkelerde salgın pek çok küçük işletmelerin kapanmasına veya birleşmelere sebep oldu. Dünyada da ülkeler arası Serbest Ticaret Anlaşmaları yapılmasına, farklı kıtalarda farklı ülkelere ulaşılmasına, ihtiyaçların değişmesine ve artmasına neden oldu.
Çok öncesinde başlayan küresel iklim krizi, salgın ile birlikte insanoğlunun artan tüketim çılgınlığına bir dur dedi. Zenginler daha zengin olurken, fakir olanlar ya aynı kaldı ya da daha da fakir oldu. Zenginler tüketim çılgınlığına ve israfa devam ederken, fakirler elindekinin değerini anlamaya, korumaya ve israftan kaçınarak kemeri biraz daha sıkmaya başladı. Gelişememiş ülkelerde halen aşılanmamış insanlar var. Bu gibi ülkelerin dışında gelişmiş ülkeler, aşı üreticilerinden satın alımlara hız vererek kendi insanlarını hızlıca aşılamaya devam ediyorlar. Üretici firmaların sınırlı sayıda olması nedeniyle sınırlı sayıda üretilen aşılar da bu ülkelere gidiyor maalesef. Ancak anlaşılamayan, gelişmiş ülkelerin farkında olmadığı bir husus vardı; uluslararası ticaret nedeniyle aşılamanın başlamamış olduğu ülkelerden yapılan ithalatlar ile taşınan yükler, virüsün veya varyantın yayılımını hızlandırabilirdi. Veya tam tersi ticaret yani ihracat nedeniyle bu ülkelere virüs taşınabilirdi.
Pek çok canlı türü bu şekilde taşınarak dünya üzerinde yer değiştirmiyor muydu!
Bu sebeple bu salgının önüne nasıl geçilecekti? Oksijeni kalmayan ve bu sebeple ölümlerde artış yaşanan Hindistan örneği var elimizde. Dışarıya kapalı Kuzey Kore’de ne yaşandığını ve yaşanıyor olduğunu bilmiyoruz. Her ülke farklı sayılarda bildirimler yapıyor olabilir. Ayrıca DSÖ, Hindistan ve Afrika’da sahte aşılar tespit etti. Okullar eğitime başlıyor. Karantinalar başlayacak ve artacak gibi görülüyor.
Hiçbir şeyin garantisi yok. Gelecek yeniden inşa ediliyor.
Savaşlar, açlıklar, ölümler, katledilen hayvanlar… Yanan bir dünya, kan kusan bir doğa… Sadece seyreden biz insanlar.
“Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek.” Moliere
2021.08.20 https://covid19.who.int/ ( https://www.worldometers.info/coronavirus/?utm_campaign=homeAdvegas1? )
Gürkan KAVRAZLI
Loji TV İcra Kurulu Başkanı
LogiRED Strateji & Operasyonlar Direktörü