Depolar: Sorunların Mayalandığı, Lojistiğin Gerçek Omurgası
(Lojistikte Görünmeyen Gerçekler Serisi – Bölüm 1 ve 2’nin Devamı)
Bölüm 1’de, lojistiğin dışarıdan büyük bir sektör gibi görünmesine rağmen aslında ne kadar yüzeysel tartışıldığını konuştuk.
Bölüm 2’de ise “ucuz taşıma” yanılsamasının sektöre gerçekte nasıl ağır bedeller ödettiğini ele aldık.
Bu iki bölümde anlattıklarımızın ortak bir noktası vardı:
Sorunlar genelde yanlış yerde arandığı için çözümler de hep yüzeyde kalıyor.
Şimdi bu sorunun en kritik merkezine geliyoruz:
Depolar.
Türkiye lojistiğinde birçok problem, kamyonda, sahada, planlamada ya da firmalarda başlamıyor.
Sorun çoğu zaman depoda mayalanıyor, zincire oradan yayılıyor.
Ama hâlâ kimse oraya bakmıyor.
Depolar Neden Gözden Kaçıyor?
Çünkü “bina + raf = depo” zannediliyor
Türkiye’de depo denince çoğu insanın aklında tek bir görüntü var:
“Raf olsun, forklift olsun, yer geniş olsun… tamam işte depo!” El arttırıyorum 4 duvar olsun yeter diyen yöneticiler gördüm.
Bu bakış açısı, lojistiğin en büyük kırılma noktasını oluşturuyor.
Oysa depo:
-
Süreç disiplinidir,
-
Mühendisliktir,
-
Risk yönetimidir,
-
Veri analitiğidir,
-
İş gücü planlamasıdır,
-
WMS altyapısıdır,
-
Operasyon yönetimidir.
Depo sadece bir yer değildir.
Depo, lojistik zincirinin tam merkezidir.
Küçük Bir Depo Hatası, Zincirde Büyük Bir Krize Dönüşür
Depoda yaşanan 10 dakikalık aksaklık, planlamada 1 saat gecikmeye yol açabilir.
Planlamadaki 1 saat, sürücünün 3 saat geç çıkması demektir.
Bu da müşteri tarafında 24 saatlik memnuniyetsizliğe dönüşür.
Yani:
Sorun kamyonda başlamaz.
Sorun çoğunlukla depoda filizlenir.
Sonra Lojistiğin saati yoktur kavramı babadan evlada miras gibi kalır.
Depo Çalışanları: Sektörün Görünmeyen Yük Taşıyıcıları
Bu ülkede depo çalışanları, lojistik zincirinin en az görünen ama en çok yükünü çeken insanlarıdır.
-
Tonlarca yük kaldırırlar,
-
Yüzlerce SKU yönetirler,
-
Tüm operasyonun hızını belirlerler.
Ama hata olduğunda ilk suçlanan, başarı olduğunda adı anılmayan taraf yine onlardır.
Oysa:
Depo çalışanı = lojistiğin gerçek omurgasıdır.
Sektör, onlara yatırım yapmadan gelişemez.
Türkiye Depolarında En Sık Görülen Temel Tasarım ve Süreç Hataları
Sahada en çok karşılaştığım tekrar eden problemler:
-
Kapı konumlandırmalarının yanlış olması
-
Ürün akışının fiziksel yerleşime uymaması
-
FIFO / FEFO süreçlerinin uygulanmaması
-
IT altyapısının yıllardır güncellenmemiş olması
-
Güvenliğin sadece “kamera” olarak algılanması
-
WMS’in “barkod etiketi” sanılması
-
Sayım farklarının normalleştirilmesi
-
Eğitim ve iş gücü planlamasının yapılmaması
Bu tablo bize net bir şeyi gösteriyor:
Depo tasarlanmıyor; depo idare ediliyor.
Ve “idare edilen depo”, zincirin hiçbir yerinde sürdürülebilir kalite üretmez.
Planlama, Depo Kadar Güçlüdür
Planlamanın gücü; depo giriş hızından, mal kabul düzeninden, sipariş toplama doğruluğundan ve stok doğruluğundan beslenir.
Depo:
-
Yavaşsa rota bozulur,
-
Eksikse planlama çöker,
-
Hatalıysa sürücü yetiştiremez,
-
Dağılmışsa müşteri memnuniyeti düşer.
Yani:
Depo sadece bir depo değildir; tedarik zincirinin ritmini veren metronomdur.
Depo Kültürü Oluşmadan Türkiye Lojistiği Rekabetçi Olamaz
Depo kültürü gelişmeden:
-
Operasyonel kalite artmaz,
-
Maliyetler düşmez,
-
Dijitalleşme gerçek anlamda başlamaz,
-
İş kazaları azalmaz,
-
Planlama güçlenmez,
-
Zincir ivme kazanmaz.
Türkiye lojistiğinin sıçrama yapabilmesi için önce
depolar profesyonelleşmeli, standartlaşmalı, dijitalleşmeli ve yönetim bilimiyle işletilmelidir.
Sorunları konuşmak önemli,
ama çözüm üretmeden hiçbir serinin anlamı yok.
Çözüm önerileri ve #DepoNeDeğildir serisi için lütfen iletişime geçiniz.







