40 Yıldır Kürt Sorunu Yerine Lojistiği Konuşsaydık Bugün Ne Olurdu?
Bu yazımızda biraz soru sormak istiyorum sizden ricam, soruların altına cevaplarınızı yazıp lütfen iletiniz.
Türkiye, son 40 yılını güvenlik, kimlik ve siyaset ekseninde yoğun tartışmalarla geçirdi. Peki, bu sürede Kürt sorunu yerine lojistik ve tedarik zinciri gibi somut kalkınma meselelerini tartışmış olsaydık ve yatırımlarımız buna gör yapmış olsaydık bugün nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya olurduk?
Ekonomik ve Bölgesel Kalkınma Farklı mı Olurdu?
Bugün Türkiye’nin lojistik avantajlarını konuşuyoruz, ancak bu potansiyelin ne kadarını gerçeğe dönüştürebildik? Güneydoğu ve Doğu Anadolu, Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapıları olarak kritik bir konumda. Ancak bu bölgelerdeki ekonomik yatırımlar, genellikle güvenlik riskleri ve istikrarsızlık sebebiyle sınırlı kaldı. Eğer son 40 yılda siyaset ve güvenlik eksenli tartışmalar yerine, lojistiğin nasıl gelişebileceğine dair tartışmalar yapmış olsaydık, bu bölgeler bugün Türkiye’nin ihracat ve üretim üsleri hâline gelmiş olur muydu?
Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri gibi şehirler birer lojistik merkez olsaydı, Türkiye’nin Orta Doğu ile ticareti nasıl şekillenirdi? Bugün Irak ve Suriye’ye olan ticaretimiz sınır kapılarındaki güvenlik sorunları ve altyapı eksiklikleri sebebiyle büyük ölçüde sekteye uğruyor. Oysa bu bölgeler birer üretim ve dağıtım merkezi olsaydı, Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı pay çok daha büyük olabilir miydi?
Göç Dinamikleri ve Sosyal Yapı Nasıl Değişirdi?
Lojistik ve tedarik zinciri demek, sadece mal taşımak değil, aynı zamanda istihdam yaratmak, ekonomik ekosistem oluşturmak demektir. Eğer son 40 yılda Kürt sorunu yerine, bölgesel kalkınma, ulaştırma altyapısı, sanayi bölgeleri ve lojistik üsler konuşulsaydı, milyonlarca insanın büyükşehirlere göç etmesi yerine kendi şehirlerinde iş bulması sağlanabilir miydi?
Bugün İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerde yoğunlaşan nüfus ve bunun getirdiği sosyal sorunlar, aslında plansız bir ekonomik büyümenin sonucu. Eğer lojistik ve bölgesel ekonomi temelli bir kalkınma modeli benimsenmiş olsaydı, Türkiye’nin nüfus dağılımı ve sosyo-ekonomik dengesi nasıl olurdu?
Türkiye, Küresel Ticaretten Daha Büyük Pay Alabilir miydi?
Bugün dünya ticaretinde Çin, Almanya, Hollanda gibi ülkeler lojistik ve tedarik zinciri üstünlükleriyle öne çıkıyor. Türkiye ise coğrafi avantajına rağmen hâlâ bu yarışta geride. Eğer 40 yıldır enerjimizi Kürt sorununa değil de lojistiğe, taşımacılığa, dijital tedarik zincirlerine harcasaydık, Türkiye bugün küresel lojistikte daha güçlü bir aktör olabilir miydi?
Örneğin, Rotterdam gibi bir limanımız olsaydı, Türkiye’nin ihracat rakamları nasıl değişirdi? Ya da demiryolu taşımacılığına daha fazla yatırım yapıp Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu’yu birbirine bağlayan bir lojistik süper güç olsaydık, Türkiye’nin dış ticaret dengesi nasıl olurdu?
Siyasi ve Toplumsal Ayrışma Yerine Ortak Çıkar mı Konuşulurdu?
Kürt sorunu gibi kimlik eksenli meseleler, toplumu yıllarca bölen tartışmalar yarattı. Oysa lojistik gibi ortak ekonomik menfaatler, bölgesel iş birliklerini ve ortak kalkınma projelerini teşvik edebilirdi. Eğer 40 yıl boyunca bu meseleleri tartışıp çözümler üretebilseydik, bugün daha birleşik, daha ortak çıkarları konuşan bir Türkiye olur muyduk?
Bugün hâlâ Kürt meselesini çözemedik ve hâlâ lojistikte dünya liderliği bir kenarda dursun sıralama da nerede olduğumuzu bilen var mı? Bu iki alandaki eksikliklerimiz, Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasi gelişimini geciktirdi.
Geçmiş geçmişte kaldı Peki, önümüzdeki 40 yılda geçmişin hatalarından ders alıp lojistik, üretim, kalkınma gibi somut meselelere odaklanabilir miyiz?
Yoksa enerji ve zamanı kimlik tartışmalarına harcamaya devam mı edeceğiz?
Belki de en kritik soru budur.
Türkiye, önümüzdeki yıllarda konuşmaya mı devam edecek yoksa geçmişten ders çıkartıp icraate mi geçecek…