Deprem deyince sizin aklınıza ne geliyor, bilemiyorum, ancak benim ilk aklıma gelenler; çaresizlik, pişmanlık, feryat, kargaşa, iş bilmezlik ve geçmişten yine ders almadığımız gerçeği geliyor. Tarihler 1999’u gösterdiğinde Gölcük ve Düzce olmak üzere farklı tarihlerde binlerce kişiyi etkileyen iki büyük deprem gerçekleşiyor ve bu depremin etkileri hala günümüzde, psikolojik sorunlar başta olmak üzere, görülmeye devam ediyor.
Evet, bugün 12 Kasım 2023. Geriye dönüp baktığımızda, Düzce yaşadığı depremden büyük dersler çıkartmış olacak ki yapılar ve yaşantılar, düne göre çok daha değerli. Düzce yönetimi ve halkı çok daha bilinçli. Çok paranın huzur getirmediğini hatta paranın deprem anında bir işe yaramadığını çok iyi biliyorlar.
Peki, 12 Kasım Düzce depremi öncesi yaşanan Gölcük depremi, ondan önceki yaşanan depremler kime ne kadar ders oldu? Türkiye yerel yönetimleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, düne bakarak hangi radikal kararlara imza attı?
Doğru kararlar alınmış ve şehirleşme sürdürülebilirlik adına kurgulanmış olsaydı, inanıyorum ki 6 Şubat 2023’te yaşananların sonucu bu kadar derin izler bırakmazdı. Gündem çok çabuk değiştiği için zamanın çok hızlı geçiyor olduğunu düşünüyoruz. Oysa, ambulansın içinde, bir göçüğün altında bir yakını olan için bazen saatler duruyor, zaman hiç geçmiyor.
Ne güzel söylemiş Mevlana C. Rumi, “Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım!” Depreme dair yeni şeyler adına ne söylenebilir ki?
Bir Marmara depremi söylemi aldı başını gidiyor, lakin deprem gerçeğine dair alınan önlemler yine dünden kalma, her şey mış gibi göstermelik yapılıyor. Arada bir kabuk bağlayan yaranın kabuğu kaşındığında yaşanan kısa kanama ve acı hissi ile birileri o kabuğu kanatıyor olsa da, “Sürdürülemezlik” kelimesi tam bir deprem gerçeği ile bütünleşiyor. Deprem Marmara’da, Ege’de veya Türkiye’nin farklı bir yerinde YAŞANACAK olursa, kim ne kadar hazırlıklı?
Sivil Toplum Kuruluşları başta olmak üzere, belediyeler ve devletin yetkilileri bir şeyler elbette yapıyorlar ama ne yapıyorlar, bu yapılanları kim ne kadar biliyor ve en önemlisi ne kadar bilinçlendik?
6 Şubat’ta yaşanan deprem sonrası hepimiz bir yerlerde korku, panik ve endişe ile bir şeyler yaptık ve hep yaptıklarımızı konuştuk. Ya yapamadıklarımızı alenen, doğruyu bulmak adına kendimizi en acı şekilde sorgulayarak konuşabildik mi?
Mesela, Mikro dağıtımda ne kadar başarısız olduğumuz gerçeğini neden kimse konuşmadı? Oysa muhtarlar eğitilmiş olsaydı, o muhtarlar ne yapacaklarını biliyor olsalardı, öncesinde yarın deprem olacak gibi hazırlıklı olsalardı, mikro dağıtım çok daha kıymetli olacak ve ilaçtan, bebek bezine heder olan tüm ihtiyaç ürünleri ihtiyaç sahiplerine ulaşacak ve paranın geçmediği o kargaşa gününde en azından kimse kimseden bir şeyler dilenmemiş olacak ve zaman çok daha kıymetli kullanılacaktı.
Engelli, yaşlı, hamile ve bebek vatandaşlarımızın ne çektiklerini kim ne kadar biliyor?
O gün ve sonrası feryat ettim, yine söylüyorum, muhtarlar acilen çalışmalar yapmalı, eylem planları kurgulanmalı, kim, neyi, ne zaman, nasıl yapacağını bilmeli ve bu bildiklerini tatbik etmelidir ki olası bir faciada kargaşa ortadan kalksın.
Mikro dağıtımın ana oyuncuları muhtarlardır, hangi evde neye, ne kadar ihtiyaç var, onlar bilir. Sonrasında depolara çok ihtiyacımız var. Biz maalesef depoların ne olduğunu, ne işe yaradığını bilmiyoruz. Yıllardır “Depo Ne Değildir” farkındalık eğitimleri veriyorum ve huzurunuzda tekrar soruyorum, “Depo Ne Değildir?”
Milyonluk aracınızın deposunda yakıt olmazsa, o araç ne işinize yarar, hiç düşündünüz mü? Ya da o aracın deposunda mazot yerine benzin olduğunu düşünün, o araç ile nereye kadar gidebilirsiniz?
Acilen 81 il için deprem başta olmak üzere tüm felaketlerden etkilenmeyecek ana depolar kurulmalı, ihtiyaçlar belirlenmeli, envanterler çıkartılmalı ve aksiyonlar alınmalıdır. Sorumluların depremden etkileneceği düşünülerek hareket edilmeli, mutlaka çapraz yönetici ve oyuncular ile herkesin anlayacağı eylem planlarına çok ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır.
Deprem konusunda yazacak çok şey var, lakin yazacaklarımızdan çok yapılacakları konuşmak lazım. Bugün doğu, yeniden neye göre inşa ediliyor, sorusunun cevabını kim ne kadar biliyor? Aylardır dile getiriyorum, örnek Hatay olsun. Hatay, mobilya üretim şehri olarak inşa edilse, fasoncuların, imalatçıların, yan sanayinin o bölgede yapılandığını, evlerin OSB’lerden ayrıldığını, hızlı trenler ile iş ev arasında kısa zaman dilimlerinde yolculuk yapıldığını, evlerin 2 veya 3 katlı bahçeli olduğunu, her yerin yeşillendirildiğini hayal etmenizi istiyorum. Buralarda üreteceğimiz ürünleri Zengezur koridoru ve İskenderun limanı ile nerelere sevk edebileceğimizi, ihracatımız için nasıl bir katma değer yaratacağını düşünün istiyorum.
Maalesef, biz sadece günü kurtarmaya odaklanmışız ve asıl odak noktasını kaybetmişiz. Nitelikli insan iş gücümüz, toprağımız, yatırımcımız, marka değerimiz, bizleri ileriye taşımaya yetecek kadar olmasına rağmen, neden bunu beceremiyoruz sorusunu bir kere daha soruyorum. Türk insanı birbirinin olsa olsa rakibi olabilir, rekabet her zaman Türk halkını ileriye taşımaya yetecekken, neden rakip olmak ülkeyi ileriye taşımak için güçleri birleştirmeyi akıl edemiyor, sürekli birbirinin düşmanı gibi davranıyoruz.
Yazı deprem odağından biraz uzaklaşmış gibi görünmüş olsa da aslında anlatmak istediğim ana odak noktası bireysel başarı peşinde koşmak yerine, kollektif çalışmamız gerektiği. Deprem öncesi ne yapacağımızı bilirsek, deprem sonrası ne yapmayacağımızı çok iyi öğrenir ve tüm operasyonlarımızı buna göre kurgulamış oluruz.
Mikro dağıtım, depolama, tüm modlarda taşıma, deprem anında kurtarma, deprem sonrası barınma ihtiyaçları, deprem sonrası sağlam eşyaların tasnifi gibi tüm süreçleri yönetecek, Ana yönetim kulesini kurmamız ve yaşatmamız gerekiyor.
Bugün olası Marmara depreminde devasa binaların içinde mahsur kalan insanlara, hangi ekip ve ekipmanlarla ulaşacağız sorusunun cevabı kimde var? Devasa binaların altlarında otoparklar var. Siz o otoparklarda 10 gün yaşamaya yetecek, gıda, tıbbi malzeme, jeneratör vb. ihtiyaç malzemelerine hiç denk geldiniz mi? İstanbul’da itfaiye başta olmak üzere, o binalara ulaşacak merdiven sayısını kim biliyor? Yüzen hastane ve barınma için kaç tane gemimiz var? Açlıktan ölmemek ve yağmaları önlemek için hangi önlemler alındı? Olası cenazeleri gömmek için kim ne yapacağını biliyor mu? Devasa şehir hastaneleri depremden ne kadar etkilenecek veya o hastanelere ulaşım nasıl sağlanacak?
Evet, aklımda yine deli sorular ve tarih 12 Kasım 2023. Yitip giden canlar yerine gelmez, elden gelen, onlar için bir dua etmek ve bundan sonrası için yapılanmak. Ben dün olduğu üzere, bilgi ve birikimime ihtiyaç duyulduğu her anda verilecek göreve hazır olduğumu yineliyorum.
Bu bir ekip işi ve dünya dönmeye devam ediyor. Yerel yönetimler başta olmak üzere, devlet erkanına düşen en önemli görev, önce önlem almaya, sonra kurtarmaya odaklanmak. Lojistik sektöründe faaliyet gösteren tüm firma yöneticileri mutlaka bu sürece dahil edilmeli ve benim gibi emekli olmuş, hala sektörün içinde olan insanlardan faydalanmanın formülleri oluşturulmalıdır.
AFAT deyince maalesef hep depremi konuşuyoruz, düne bakmak ve dünden ders almak, yarınlarımızı daha güvenli hale getirecektir.
Sevgiler.